Kapitalizm esâsen birbirine bağlı bir dizi yapıdan müteşekkildir. Fonksiyonel açıdan bakacak olursak kapitalizm temelde bir birikim sürecidir. Birikim ile irtibatlı her yapı burada ortaya çıkar. Birikimi, onu çeşitli açılardan açığa vuran her nev’i deveran ve bölüşüm fonksiyonları takip eder. Bunu da çeşitli yapısal varlıklarda görebiliriz. Önemli olan bunların merkezîleşme ve ağırlaşma dinamikleriyle tezâhür etmesidir. Meselâ birikim, hem sermâye hem de emek açısından bir merkezîleşme ve ağırlaşmadır.
1980’lerin sonunda Duvar’ı yıkan, kapitalizmin mâhut krizlerinden birisiydi. Zihinsel ve ruhsal dünyâlarda bu, esriklik yüklü bir optimistlik doğurdu. II.Umûmî Harp sonrası kurulan dünyânın bürokratik/politik sultalarından kurtulacaktık. Bu sultalar, insanlığın ekonomik aktifliğinin tam kapasite çalışmasına da mâniydi. Politike-konomiler , onları inşâ edip yürüten bürokrasiler; ezcümle her nev’i devletçiliğin zamanı geçmişti. Kamucu politik’ten arındırılmış olan ekonomiler kendi normlarıyla işleyeceklerdi.
Amerika’da farklı bir dönüşüm yaşanıyor: Trump’ın gelişi, hem de gürültülü bir biçimde tekrar başkanlık koltuğuna geçişi, Amerika’da bir milat olabilir mi? YAHUDİ GÜCÜ, NEDEN ABD’DEN ÇİN’E TAŞINIYOR? “Neyin miladı?” diye soracaksınız, elbette ki. Bu soruya şöyle yanıt vermeye çalışayım: Amerika son bir asırdır, Yahudi gücü’nün denetiminde olan bir ülke. Museviler, 1850’li yıllardan itibaren İkinci Sanayi Devrimi’nin başlangıcıyla birlikte Amerika’ya kesinkes yerleşmeye başladılar. Birinci Dünya
Teknoloji; meselâ davet aygıtları ile bize uzakları yakın etmişti. Kim sıkıntısı ki bu âletler gün gelecek birer bomba olacak; taşıyanı öldürecek. Telsizler dahi o denli oldu, hepsi birden patladı. Onlarca meyyit, binlerce yaralı. Konforun bedeli. Bir panik başladı. Başta cebimizde taşıdığımız telefonlar olmak üzere; konutumuzda, yöremizde bulunan elektronik âletlerin alayı ya uzaktan kumanda ile birer bomba olursa. Olur mu? Ölümcül bir tereddüt. Olmaz olmaz, merak etmeyin, panik yok. Akabinde daha derin bir
Daron Acemoğlu’nun Türkiye’de kalsa Nobel alamayacağını zira Türk üniversitelerinin özgür olmadığını söylediği açıklaması düştü önüme. Sanırım başlıktaki soruya yanıt vermek yüksek tahsilin yönetiminden sorumlu kurumlara düşerdi. Veyahut tenkit üniversitelere değil, merkezi idareyeydi. Bu kısım açık değil. Fakat açıklamanın mevcut haliyle söylenebilecekler var. Evvela akademik özgürlük değerlidir fakat Nobel almaya giden yolun yegâne kriteri olarak akademik özgürlüğü görmek kusurludur. Amerika’daki akademik
The resource requested could not be found on this server!
Please be advised that LiteSpeed Technologies Inc. is not a web hosting company and, as such, has no control over content found on this site.