Dervişe sormuşlar: “Yârdan ayrılmaktan korkar mısın?” Dedik ya, bizim derviş az değişik adamdır. Kimine beklediği yerden, kimine ummadığı köşeden verir karşılığı. Bu kere, dümdüz söylemiş: Ayrılık, yârin kendisinden öbür biri olduğunu düşünenin kaygısıdır. Yâr öyledir ki ortaya “ve” de girmez, “-ile” de girmez. “Yâr benim, ben de yârimim” demek zaittir. Çünkü “yâr benim” demek, yâr ile kendi ortanda bir uzaklık olduğunu ihsas ettirir ki insanın yârinin olmadığına delalet eder. Meraklı ya dervişe soru soranlar.
Bir tekkenin genç müritleri bizim dervişe heyecanla demişler ki “bizim bir pirimiz var, havada uçuyor.” İstifini bozmamış bizimki. “Allah, sineklerin yapabildiğini yapmayı başaran şeyhinizin sırlarını aziz eylesin” diye dua etmiş. Dervişin ne dediğini anlamamış genç müridân. “Ya” demişler, “senin pirinin kerameti ne?” “Benim pirimin kerametleri anlatmakla bitmez. Hangi birinden başlasam bilemedim. Hangisini anlatsam öbür kerametinin hakkı kalır” demiş derviş. Israr etmiş gençler, “birini bari
Dervişe “bereket” nedir diye sormuşlar, “siz rahmeti bollukla, çoğalmakla karıştırırsınız ancak rahmet o değildir. Rahmet uygun olanın, güzel olanın daima olmasıdır” diye karşılık vermiş. Derviş bu. Başı karışık, ruhu değişik adam. Oturmuş, matematiğini çalışmış rahmetin, denklemini çıkarmış. Dermiş ki “x eşittir sonsuz y ise bu denklemin ‘y’si rahmettir erenler. O halde söyleyin bakalım ‘x’i nedir?” Sonra gözlerini bir an kapatıp, yavaşça gülümseyerek “cömertliktir” diye fısıldarmış. Peygamber
Dervişe “sermayen nedir?” diye sormuşlar, “samimiyettir” diye karşılık vermiş. Bu defa de “samimiyet nedir?” diye sormuşlar, “bir şeyin en içindeki, en tabanındaki, özü” demiş. Derviş tuhaf bir âdemoğlu. “Samimiyetten nasıl sermaye olsun?” diye soramazsınız ona. Fakat olur da yüreğinizi toplayıp sorabilirseniz size şunu anlatacaktır. Ekmek için ne gerekir? Un. Un için ne gerekir? Değirmen. Değirmen için ne gerekir? Buğday. Buğday için ne gerekir? Tarlada grup biçmek. O halde ekmek yiyeceğin vakit unutma
Beşerler pek meraklıdır değil mi “kaza değişir mi, yazgı değişir mi?” diye sorup tartışmaya. Derviş, bütün tartışmaları bitirecek duayı şöyle edermiş: “Allah’ım, biz senin bizim hakkımızdaki kaza kararını değiştirmeni istemiyoruz. Lakin o kaza kararında bize lütufta bulunmanı talep ediyoruz.” Ben şöyle anlamaya yatkınım bunu. Ne ki yaşıyoruz ve ne ki başımıza geliyor o bizim bahtımızdır ve Allah’ın üzerimizdeki kaza kararıdır. Hasebiyle derviş çok haklı. Yazgımızı değiştirmek için dua etmek değil,