Kaçıncı bahar

Âhirete inanmayanlar için vefat kesin bir son, ürkütücü bir âkıbettir.
Günümüzde mezarlıklar kentin dışına taşındı. Meğer cetlerimiz ölüleriyle birlikte yaşıyordu. Her caminin, mescidin haziresinde hürmet duyulan isimler, tanıdıklar, akrabalar gömülüdür.
Ömrün gençlik periyodu bahara, yaşlılık evresi sonbahara-kışa benzetilmiştir. Doğrudur. Bahar iç açıcı, coşkunluk verici, zevkli, ferah, umut dolu, enerjik bir mevsimdir.
Sonbahar o denli mi; dökülen yapraklarla birlikte karşı konulamaz sona yanlışsız yaklaşmakta olduğumuzu fısıldar. Hava yağmurlu ve kasvetlidir.
Bu sebeple olsa gerek Yahya Kemal şöyle diyor:
Artık ne gelen ne beklenen var
Tenhâ yolun ortasında rüzgâr
Teşrin yaprakları ile oynar
Ancak sonbaharın bu elem dolu yüzüne karşı; insanı besleyen, doyuran bir tarafı da vardır.
Ancak günümüzde bir yerlerden esen rüzgârlar güya yaşlanmaya set çekmek sevdasındadır.
Saçlar sakallar boyanır ve ava çıkılır. Tüm hoşluk ve spor salonları emrinizdedir. Yetmedi estetik operasyonlar devreye girer. Çizgiler alınır, yüz gerdirilir, gıdıda sarkıntı kalmaz.
Bir öbür fırtına “çocuk” üzerinden koparılır.
Hangi çocuk?
Ortaya ne çocukluk ne gençlik ne olgunluk olmayan tuhaf bir görünüm çıkar.
İyice yaşlananlar çocukluğuna geri döner derler. Bu farklı sıkıntı. Bir ucu bunama, öteki ucu kapris.
Günümüzün çocukları ebeveynleri tarafından “harika” sayılıp, her dedikleri anında yerine getirildiği için zapt edilmez birer “tüketici”dir. Disiplinden hoşlanmaz, nasihat sevmezler.
Gençler, hele “rüştünü ispat” etmişse “ABD hayat tarzı”na uygun olarak serapa özgürlük ister.
Bunun aslı “tüketim” özgürlüğüdür.
İş beğenmiyor, aslında çalışmak istemiyor, bilgisayar başından kalkmıyorlar. “Ev genci” diye anılan bu gençler muhtemelen “baba parası” yiyor.
Sözümüz saçı-sakalı boyayıp “tik-tok”ta hovardalığa çıkanlara. “Dijital iletişim”in bağımlılık yaptığı günümüzde, bu fırtınadan ne çocuklar ne gençler ne de yaşlılar âzadedir.
Korunma ve denetleme.
Nereye kadar?
Teknolojinin sağladığı konfordan kimse vazgeçemez. Bütün bu zenginlik ve kolaylıklar insanoğlunu güya daima bir bahar mevsimindeymiş üzere alışılmadık, olmadık heyecanlara sürüklüyor.
İnsanın “Bindik bir alâmete, gidiyoruz kıyamete” diyesi geliyor.