Doğum Jurnali: Bingöl

Ramazan’ın ikinci yarısından itibaren Türkiye’yi karış karış dolaşıyoruz. Ülkemizin en hoş okullarını ziyaret ederek en parlak çocuklarına değmeye çalışıyoruz.

Tekirdağ, Bursa, Yalova ve Kayseri ziyaretlerimizden sonra Bingöl, Muş ve Siirt ziyaretlerimiz ve iftar programlarımız oldu.

Bu ziyaretimizi MTO’nun en parlak talebelerinden Ahmet Arif Kutlu’nun kaleminden aktarıyorum. Zihin açıcı okumalar, iyi bayramlar…

***

Haramiler köprüyü tuttu. İnsan, fizik mâristanda yetim kaldı. Meyyit ahlak abideleri ko(r)kutuyor içimi. Elde araflar yurdu yeryüzü, her yıkımda göğsüme inen bir rahmet kaldı.

*

Göğün merdivenlerini çıktıkça ulviyat dem vuruyor. İnsanın, insan vechine iade-i ziyaretidir her uçuş. Beşer veçhiyle yeryüzüne “dönen”, manevî vechiyle yeryüzüne “düşen” insanoğlu: araflar yurdunun müdavimi.

Cennetten kopuş manevî cihetin sürgünüyse beşer cihetin kendi ekolojisine vuslatıdır. İnsan düşmüştür, beşer dönmüştür.

Bu yüzden mi gökler sufilerin zikrinden üflüyor kulağıma?

Kısa bir cümbüştü geçti. Zikrin frekansını benden kesiyor bulutlar. Kulağıma bir kalpazan biniyor; türbülansa koşuyorum, dünyaya dalıyorum. Penceremde gelinliğini sırtlanmış bir dağlık arazi, Muş’un beyaz surlarından aşarak bitiriyoruz mukaddimeyi. Ardından ova ufku kuşatınca alçalıyor uçak. Veyahut öykü çağırıyor, veya kasabaya bir yabancı geliyor.

*

Muş Havalimanında TÜGVA temsilcisi Hasan Basri Bey tarafından karşılanıyor, Bingöl yoluna revan oluyoruz; Yusuf Kaplan Hocam ve Saime Bayrakdar ile. Kenti çepeçevre saran çıplak dağlar, bozkırın haysiyetli rengiyle uzlaşı içinde. Yürüsem meşakkatsizce doruğuna varılırmış üzere bir his salıyor içime.

Bingöl’de çorapçı bir dervişi arıyoruz: Seyfullah Yiğit. Merkezdeki dükkanına vardık, yerdeki kırmızı paspası “kırmızı halı” niyetine saydık. Duvarlarda göz gezdiriyorum: örgüler, çoraplar, çetikler, Chittickler, Marshal Hudgsonlar…

Çorap satıyorum, çorap örmüyorum demişti. Halbuki kimin başına ne çoraplar ördüğünü kitaplarıyla ve zâtıyla çarpışınca anlıyorsunuz; kalemle çorap ören dervişin ocağında. Çağdaşın başına, tarihin başına; hepsine bu kentin serhat beyefendisi üzere bir başına.

Programın gerçekleşeceği liseye geçiyoruz artık.

Şehir, ruhuna urgan doluyor. Kentin ruhuna urlar doluyor. İdam sehpası apartmanların boz ama kızıl yansıyan duvarlarında yakalıyorum nükteyi.

*

Beton oymaklardan çamur taşıyor.

Binalar, beşerler tarafından yapılmışa benzemiyor. Dokunaklıdır ki beşerler, beşerler tarafından yapılmışa benziyor. Descartes’a rahmet okuttu beşer sitesini kuranlar; ki onlar ahlâkın ve şuurun ben’den sürgününe mührü vuranlardır. Res cogitans’ıdahi res extensa üzerinden izaha kalkınca ‘düşünen hayvan’, çarmıha gerilmeden uçtu insan.

*

Vardığımız lisede hocalık yapan MTO talebesi Gurbet hanımın ve yeniden MTO’lu talebelerinin durağındayız. Şiir dinletisi, hutbe, Filistin tiyatrosu… Kentin tıkanık damarlarında başağı büyüyor gözlerinin. Estetik, kalite ve kalibre kendini aşikâr ediyor program boyunca. Ardından Yusuf Kaplan Hocam konuşmasını gerçekleştiriyor.

Öğrencilerle yaptığımız hasbihâl ve iftardan sonra Bingöl’ü üst mevzilerden seyreden bir doruğa tırmanıyoruz araçla. Yol uzadı. Araçtakilerin muhabbeti koyu. Gözlerim kapanıyor ve bana bir ninni okuyor tüm sesler. Az sonra başımı kaldırdım pencereden, gözümü ovuşturuyorum, yıldızlar fışkırıyor siyah gökten.

“Üzerimde yıldızlı gök ve içimdeki ahlak yasası” demişti Kant. Verilecek yanıtı ise İsmet Özel vermişti:

“Yasa mı? Kimin için? Neyi berkitir yasa?

İster gözünü ovuştur, istersen tetiği çek

İdam mangasındasın içinde yasa varsa.

Girmem, girmedim mangalara

Yer etmedi adalet duygusu

İçimde benim

Çünkü ben

Ömrümce adle boyun eğdim.”

İçimde bir ahlak maddesinden fazla ahlaka beni mecbur kılacak bir his hengamesini kavramalı. Bu, varlık sorularının kendi başına pek kıymet arz etmeyen karışıklığına çağırıyor beni. “Varlık nedir?” sorusuna cevap bulmadan da güzide bir hayat sürebilirdi insan. Ancak göğsünde zıplayan doğru’nun duygusu, ahlaka davetiyedir. Ahlakın ne olduğunu tespit, varlığa yüklediğimiz manadan soyutlanacak. Yani ahlak, varlığın sorularını sıkıntılara çevirendir.

Bu yüzden yıldızlı gökten ayıramıyorum içimdekini. Bu yüzden ilimlerin tasnifinden öte; artık karşı bir ihtilal için ilimlerin birliği. Hangi mavalı okuyacağım ahlak kuramım kaybolmuşken hukuk kitaplarında? Hangi hücrede kaybolayım ulviyatı kesik doktrinlerin arazında?

*

Tepenin ucunda Seyfullah Yiğit Abinin hanesinde geçiriyoruz geceyi. Yusuf Kaplan Hocam, İhsan Hoca, Saim Hoca ve MTO Bingöl temsilcisi Bilal Hoca ile birlikte. Muhabbet çok yere dem vuruyor sahura kadar.

Pencereyi aralıyor ve karanlıklar içinde ovaya gömülü kenti seçmeye çabalıyorum. Öte dağların akabinde bir ışık kalkıyor.

Birazdan gün doğacak.


ligobet setrabet bahiscom bankobet betewin betkolik betcio betzula betgit tempobet sahabet betmoon starzbet tipobet Hostes Başkent Haber sahabet ömer