Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan NATO Zirvesi dönüşü kritik mesajlar: Düşman uyumuyor biz de uyumayacağız
Hollanda’nın Lahey kentinde toplanan NATO Başkanlar Tepesi’nde Türkiye, hem masadaki bahislere yaklaşımı hem de 2026 Zirvesi’ne konut sahipliği onayıyla öne çıktı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Hollanda dönüşü Yeni Şafak Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hüseyin Likoğlu’nun da ortalarında bulunduğu gazetecilerin sorularını yanıtlarken alınan kararları, ikili görüşmeleri ve Türkiye’nin durumunu net tabirlerle paylaştı.
Bunlara ek olarak birkaç konuya ayrıyeten değinmek istediğini belirten Erdoğan, şunları söyledi:
Değerli arkadaşlar, sizleri en kalbi hislerimle, hürmetle selamlıyorum. Avrupa Atlantik güvenliğinin krizler, çatışmalar ve savaşlarla sınandığı bir periyotta Lahey Tepemizi gerçekleştirdik. Milletlerarası basın toplantısında tepeye ve alınan kararlara dair ayrıntılı bilgilendirmeyi yaptım. Müttefiklerin savunma harcamalarını artırmaları, en öncelikli gündemdi. Savunma harcamalarının, 10 yıllık müddette gayrisafi yurtiçi hasılalarımızın yüzde 5’i seviyesine çıkartılmasında mutabık kalındı. Esasen yüzde 5’i yakalamaya en yakın ülkelerden biriyiz. Bunun için müttefikler ortasındaki kısıtlamaların kaldırılması çok önemli. Keza, Avrupa Birliği üyesi olmayan müttefiklerin, ulusal savunma ve güvenlik teşebbüslerine iştirakinin garanti altına alınması gerekmektedir. Müttefiklerin Ukrayna’ya dayanakları ve savaşın akıbeti, tepede en fazla konuşulan bir öteki bahisti. 24 Haziran günü Hollanda Hükümdarı’nın konut sahipliğindeki akşam yemeğine Ukrayna Devlet Başkanı, kıymetli dostum Volodimir Zelenskiy de katıldı. Türkiye olarak, bu acımasız savaşın adil ve kalıcı barışla sonlandırılması için eforlarımızı sürdürüyoruz. Önümüzdeki devirde görüşmelerin üçüncü cinsine konut sahipliği yapmak üzere taraflarla diyalog halindeyiz.
Gazze’de Filistin halkına yönelik soykırıma bir defa daha dikkat çektim. İsrail’in güvenliğinin fakat komşularının istikrar ve refahından geçtiğinin altını çizdim. İran-İsrail ortasındaki çatışmaları da etraflıca görüşme fırsatımız oldu. Ateşkesin kalıcı olması bu evrede çok lakin çok kıymetli. Tepede birçok ikili görüşme de yaptım. ABD Başkanı Donald Trump, İngiltere Başbakanı Keir Starmer, Almanya Başbakanı Friedrich Merz, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Hollanda Başbakanı Dick Schoof, Romanya Cumhurbaşkanı Nicuşor Dan, İtalya Başbakanı Giorgia Meloni ile ikili görüşmeler gerçekleştirdik. Görüşmelerde tüm bu ülkelerle ikili münasebetlerimizi, Ukrayna-Rusya Savaşı, İsrail-İran tansiyonu, Gazze’deki insani kriz, Suriye’deki son durum üzere gündem başlıkları başta olmak üzere birçok mevzuyu ele aldık. Türkiye’nin bu bahislerdeki görüş ve tekliflerini muhataplarımıza birinci ağızdan ilettim.
Bu doruğun Türkiye için bir öteki kıymetli tarafı, gelecek sene tepeye mesken sahipliği yapma teklifimizin kabul edilmesiydi. 2026 yılında NATO Başkanlar Doruğu’na mesken sahipliği yapacak, müttefiklerimizi bu vesileyle inşallah Türkiye’de ağırlayacağız. Artık sizleri dinlemek istiyorum.
SORU – ABD Başkanı Donald Trump ile yaptığınız görüşmeyi sormak istiyorum. Trump birkaç defa sizin gıyabınızda, sizinle ilgili çok mültefit kelamlar söylemişti. Bu kelamlardan sonra birinci sefer buluştunuz. Nasıl bir atmosferde gelişti görüşmeniz? Yeniden size yönelik sıcak bildiriler verdi mi? Gazze konusunda siz her vakit bu bahse dikkat çeken başkanların en başında geliyorsunuz. Trump ile görüşmenizde de tekrar Gazze konusunda, Gazze’deki soykırımın sona erdirilmesi konusunda, bir irade beyanınız oldu mu? Nasıl gerçekleşti görüşme?
Dostum Trump ile verimli bir görüşme gerçekleştirdik. Sayın Trump ile ikili bağlantılarımızdan NATO iştirakine, bölgesel ve global problemlere kadar pek çok başlığı ele aldık. Biliyorsunuz, ABD ile 100 milyar dolar ticaret hacmi maksadımız var. Bu maksada ulaşmak isteğindeyiz. Bölgemizdeki çatışmaları ve tansiyonları ele alma fırsatı bulduk. İsrail-İran ortasındaki ateşkesteki çabalarına atıfta bulunarak, Gazze ve Rusya-Ukrayna’daki çatışmaların sonlandırılması konusunda da tıpkı uğraşın beklendiğini söz ettim. Gazze’deki insani krizin sona erdirilmesinin değerini vurguladık. Türkiye’nin bu hususta tarihi ve vicdani sorumluluğu var.
Bu vahşet devam edemez. Gazze’de kan durmadıkça hiç kimse kendini inançta hissedemez.
Birileri rahatsız olsa da biz bu gerçekleri söylemekten çekinmeyeceğiz. Tahlil perspektifiyle yaklaşıldığında, adil ve kalıcı tahlile ulaşabiliriz. Kâfi ki diyalog kanallarını açık tutalım ve tahlili isteyelim. Bilhassa bölgemizin yeni tansiyonlara, çatışmalara muhakkak tahammülü yoktur. İsrail, insani yardımların gönderilmesinde Kızıl Haç’a dahi mahzur oluyor. Bunun üzerinde de durduk. Bölgemizin muhtaçlığı, daha fazla barış, daha fazla huzur ve daha fazla istikrardır. Tüm bu hususlarda tahlilleri içeren yaklaşımımızı Sayın Trump’a aktardık ve kendisinden bu bahiste dayanak bekliyoruz. Trump tekliflerimize olumlu yaklaştı.
SORU- İsrail’in İran’a yönelik hücumlarında, içeriden bilgi aldığı gerçeği ortaya çıktı. Münasebetiyle hücumların birinci saatlerinde İranlı üst seviye kumandanlar öldürüldü. Türkiye, 15 Temmuz’da büyük bir badire atlattı ve o günden beri FETÖ ile çok önemli çaba ediyor. Lakin yakın vakitte FETÖ’ye yönelik bir operasyonda, 174’ü muvazzaf, 176 askeri işçi gözaltına alındı. İran’daki bu durumu göz önünde bulundurarak, FETÖ ile gayrete yeni bir ivme kazandırmak kelam konusu mu?
15 Temmuz’dan bu yana devletimizin tüm kurumlarında FETÖ ile uğraş, hukuk devleti unsurları çerçevesinde ve bildiğiniz üzere kararlılıkla sürdürülüyor. Son operasyonlarda da örgütün hala çeşitli yapılara sızma teşebbüslerinin sürdüğünü görüyoruz. Bu mevzuda hiç rehavete kapılmadık, kapılmayacağız. FETÖ’nün ülkemiz için nasıl büyük bir tehdit olduğu, bugün daha net bir formda ortaya çıkıyor. Bu örgüte acınırsa, acınacak hale düşeceğimizi her vakit tabir ettim. Bizim bu FETÖ tehdidine dikkat çekmek için yaptığımız açıklamaları çarpıtanlar oldu. Fakat sonuçta haklı çıkan, daima biz olduk. Türkiye bu beladan önünde sonunda büsbütün kurtulacaktır. Bu örgütü kurumlarımızdan büyük oranda tasfiye ettik, kalıntıları da temizliyoruz. Kolluk ve istihbarat ünitelerimiz son derece titiz bir çalışma yürütüyor. Hangi kılığa girerlerse girsinler, hangi taşın altına saklanırlarsa saklansınlar, bu gayret gayesine ulaşacaktır. 15 Temmuz ruhunu neden unutmamak ve unutturmamak gerektiğinin, son operasyonlardan sonra herkes tarafından anlaşıldığını sanıyorum.
Çünkü
tehdit yalnızca o geceyle sonlu değildi. Bunu birinci günden anladık ve anlatmaya çalıştık, çalışıyoruz. Düşman uyumuyor. Hasebiyle biz de uyumayacağız.
SORU- İran-İsrail savaşı gösterdi ki, hava hakimiyeti bu tip çatışmalarda epey belirleyici bir öge. Bizi çok yakından ilgilendiren iki husus da var; biri F-35’ler, başkası de hava savunma sistemleri. Bu noktada F-35 programına dönme ihtimali var mı? Dünkü görüşmenizde ABD Başkanı Donald Trump ile hiç bu husus gündeme geldi mi? Birebir biçimde Rusya’dan satın aldığımız S-400’ler bu gereksinimi karşılamak için sanki kâfi olur mu? Tepe sonrası basın toplantınızda bu hususa biraz değindiniz aslında. Bu noktada müttefikler ortası kısıtlamaları kaldırma vakti geldi mi sizce?
Hava savunma sistemi yalnızca S-400 ile bitmiyor. Bunu son günlerde kamuoyumuz da yakından gördü. Çok katmanlı bir sistemler bütünü oluşturmanız kaide. Çeşitli irtifalarda füzelerimizin olması ve bunları da bir bedenin organları üzere uyumlu çalışması çok kıymetli.
Biz ülkemizi bir noktaya kadar getirdik, lakin bununla yetinmiyoruz. Füze kabiliyetlerimizi artırmamız lazım. Sistemler sistemini, yani “Çelik Kubbe”mizi inşa ediyoruz.
Farklı irtifalardaki hava savunma sistemlerini, algılayıcılarımızı, elektronik harp sistemlerini bir ortaya getirerek sistemler sistemini hayata geçiriyoruz. Bizim bu noktada yerli ve ulusal imkanlarla geliştirdiğimiz SİPER’lerimiz, KORKUT’larımız, HİSAR’larımız, SUNGUR’larımız ve birçok güzide silah sistemlerimiz bulunuyor. Biz, “nasıl olsa birinden alırız”, “nasıl olsa paramız olduğu surece bize bu sistemleri satarlar” anlayışıyla köşemizde otursaydık, bunlar olur muydu? Olmazdı. Gün oldu, paramızla müttefiklerimizden silah alamadık. “Kendimiz yaparız, hem de en güzelini yaparız” dediğimizde, bizimle dalga geçenler oldu.
Kendi İHA’mızı, SİHA’mızı, ulusal muharip uçağımızı, KAAN’ı ürettik.
Kimileri KAAN’a başladığımızda, onu “kalorifer peteği” diye aşağılamaya kalktılar. Bunları daima birlikte yaşamadık mı? KAAN bugün göklerde. Her projenin engellenmesi için beşinci kol faaliyeti yürütenleri benim milletim çok güzel biliyor. Biz
F-35’lerden de vazgeçmiş değiliz. Projeye dönüş ile ilgili niyetimizi muhataplarımızla görüşüyoruz. F-35 programı, teknik olduğu kadar siyasi bir süreçtir. Türkiye haksız yere program dışı bırakılmıştır.
Müttefiklik ruhuyla bağdaşmayan bu adımı daima eleştirdik. Sayın Trump ile yaptığımız görüşmelerde mevzuyu ele aldık, teknik seviyede görüşmelere başlandı. İnşallah ilerleme sağlayacağız.
SORU – Savunma sanayiindeki dışa bağımlılığı azaltan ataklarınız var siz de anlattınız. Güçte dışa bağımlılığı azaltan adımlarınız, bu mevzuda da termik santraller, nükleer santraller, HES’ler, Karadeniz’de doğal gaz, Gabar’da petrol sondaj çalışmalarımız süratle devam ediyor. Hürmüz Boğazı’nın kapacağı savları üzerine güçte global kriz beklentisi yaşandı. Biz şu an kendi kaynaklarımızla güçte tam bağımsızlık noktasına gerçek ilerliyoruz. Mümkün bu şekil global güç krizlerinde Türkiye, bu türlü fırtınalı ortamları kendi yerli imkanlarıyla atlatabilecek düzeye nasıl gelir?
Hürmüz Boğazı’nın kapatılması büyük külfet oluşturur. Biz, İran’ın bu türlü bir adım atmayacağına inanıyoruz. Son tansiyon güç arz güvenliğinin ne kadar kıymetli olduğunu bir sefer daha hatırlatmıştır. Türkiye olarak biz kendi güç kaynaklarımızı artırmak için ağır bir çalışma yürütüyoruz. Gabar’daki petrolden Karadeniz’deki doğal gaza kadar birçok noktada üretim yapıyor ve bunu artırmaya çaba ediyoruz. Öbür taraftan da petrol ve doğalgaz arama faaliyetlerimizi ciddiyet ve kararlılıkla sürdürüyoruz. Güçte tam bağımsız olma gayesiyle ithalatımızı düşürmek, üretimimizi artırmak için gayret içindeyiz.
Nihai gayemiz ise Türkiye’yi kaynakta ve teknolojide ihracatçı bir ülke haline getirmektir. Yaşananlar gücün ülkeler için beka sorunu olduğunu ayan beyan ortaya koymuştur. İki gün evvel bir dedikodu yayıldı, dediler ki; “İran doğalgazı kesti.” Bu mevzuyu derhal Güç Bakanımla görüştüm; o da muhatabıyla temas kurdu. Aslında bu türlü bir durum yok. Biz ayrıyeten İran Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan’la görüşmemizi yaptık. Bizim doğal gazımızı kesme üzere bir durumun olacağına asla ihtimal dahi vermiyoruz. Ş
u anda bizim İran’dan doğal gazımız geliyor. Rastgele bir zahmetimiz yok.
SORU- Rusya-Ukrayna savaşının diplomasi yoluyla sonlandırılmasına yönelik çabalarınızın süreceğini tabir ediyorsunuz. Bu çerçevede Türkiye’nin tarafları tekrar müzakere masasına çekmek için önümüzdeki süreçte somut hangi diplomatik adımları atması planlanıyor? Bilhassa İstanbul sürecinin tekrar canlandırılması tarafında bir teşebbüs yakın vadede olacak mı?
Artık biz kesin karalı bir biçimde diyoruz ki,
“Bu savaş bitmeli.” Bölge, artık bunları kaldıramaz. Adil ve kalıcı barış bölgede inşa edilmelidir. Herkes barışın peşini bıraksa dahi biz bırakmayacağız.
Türkiye, çatışmaların tahlilinde diplomasiye değer ve öncelik vermekte. Bölgemiz, istikrarsızlık ve çatışma kotasını çoktan doldurmuştur. Artık istikrar inşa ederek, barış kapılarını gerisine kadar açarak, bölgemizi ve hasebiyle dünyamızı rahatlatmak gereklidir. Herkesin beklentisi bu. Hele hele Türkiye’den beklenen de bu. Ukrayna da Rusya da bize güvendiklerini tekraren ortaya koydular. İstanbul’da yapılan görüşmeler barışa yönelik bir kapı aralamıştır. Alanda diplomasinin alanını daraltan gelişmelerin yaşandığının farkındayız lakin, barış için küçük bir umut bile olsa onun peşinden gideriz. Kaldı ki Ukrayna – Rusya savaşında barışın sağlanması için kanaatimizce küçük bir umuttan daha fazlası mevcuttur. Biz tarafları tekrar bir ortaya getirmek için çalışacağız. Tahlil için iğneyle kuyu kazmak gerekse dahi bunu yapacağız.
Nihai maksadımız önderler seviyesinde bir buluşmayı ülkemizde gerçekleştirmek ve özlenen barışı inşa etmektir. Görüşmemizde ABD Lideri Sayın Trump’a da bunları söyledik. “Eğer tahlil için Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin İstanbul’a yahut Ankara’ya gelirse, ben de İstanbul’a yahut Ankara’ya gelirim.” dedi.
Gerekli görüşmeleri yapıp bir an evvel buluşmayı inşallah sağlarız.
SORU- Neredeyse bütün toplantılarınızda, milletlerarası tertiplerde Gazze’deki vahşete, drama dikkat çekmişsiniz. Buna ayna tutuyorsunuz, kamuoyunda daha fazla konuşulması için elinizden geleni yapıyorsunuz. İsrail de Gazze’ye soykırım ve katliamlarından vazgeçmiyor. Yakın periyotta Gazze’de bu dramı sonlandıracak bir ateşkes öngörüyor musunuz?
Bütün kederimiz, heyecanımız o. Dikkatlerin diğer alanlara çekildiği periyotlarda dahi Gazze’nin unutulmasına biz müsaade etmedik, etmeyeceğiz. Ben de arkadaşlarım da daima Gazze’deki arkadaşlarla irtibat halindeyiz. İsrail’in sistematik azabına şahit oluyoruz. İnsanlara hudutlu da olsa yardım dağıtılan noktaları bile vuruyorlar. Hepsi bir tarafa, Kızıl Haç’a bile bu hususta mani oluyorlar ve atılacak adımlara yol vermiyorlar. Herkesin gözü önünde yaşanan bu soykırım, insanlığın utancıdır. Açlıktan inleyen çocukların çığlıkları, artık duyulmak zorundadır. İsrail’e artık ‘dur’ demek mecburiyetindeyiz. Bunun hesabını biz tarihe veremeyiz. Maalesef bu zulme, bu barbarlığa, bu caniliğe insanları alıştırıyorlar. Biz alışmayacağız.
İsrail zulmünü kanıksamak en büyük yanlıştır. Biz bu zulme elimizle, kemiğimizle, lisanımızla, fikrimizle, aksiyonumuzla, ruhumuzla isyan etmeye devam edeceğiz.
Türkiye, barışın tesisi için, diplomatik tüm imkanları kullanmaya ve milletlerarası iş birliğine öncülük etmeye hazır. Daha evvel de söyledim, Gazze özgür olacak ve Filistin toprağı olarak özgürce yaşayacak.
SORU- Efendim benim birbiriyle bağlantılı iki sorum olacak, müsaadenizle. Birincisi, yeniden Trump’la olan zatıalinizin yakın diyalogunuz, Türk-Amerikan münasebetlerine nasıl tesir ediyor? Nasıl bir katkı sağlıyor? İkincisi de Amerika Birleşik Devletleri’yle bu bağlamda bilhassa Suriye’nin geleceği, SDG’nin Şam’a entegrasyonu üzere kritik konularda bir iş birliği imkanı oluştu mu?
Dostum Trump’la Türk-Amerikan bağlarında yeni bir devrin kapısını aralıyoruz. Şunu çok açık, net söylemem lazım. Trump’la bizim ortamızda telefon diplomasisindeki süreç, bugüne kadar 24 saati geçmemiştir. Aradık mı, 24 saat içerisinde karşı taraf çabucak döner. Esasen sağ olsun ABD’nin Türkiye’deki yeni büyükelçisi bu mevzularda çok hassas. Ülkelerimizi kalkındıracak adımları hayata geçirmeye çalışıyoruz. Suriye başta olmak üzere bölgesel bahislerde bilhassa Suriye Demokratik Güçleri’ne dair hassasiyetlerimizi Amerikan tarafına her seviyede net bir halde ilettik, iletiyoruz. Türk-Amerikan alakaları dönemsel farklılıklar gösterse de her vakit stratejik değere sahip olmuştur. Sayın Trump ile yürütülen yapan temaslar kimi kuvvetli hususlarda anlayış köprülerinin kurulmasına da imkan tanımıştır. Sayın Trump ile Riyad’daki buluşmada, ki biz de davet edilmiştik lakin gidemedik sonra çevrimiçi katıldık, böylesi bir durum olmuştu. Yani Suriye konusu bizim için çok değerli. Türkiye’nin Suriye ile uzun bir hudut sınırı, tarihi ve kültürel bağları bulunuyor. Bu faktörler Suriye’de yaşanan her durumun bize yansımasını beraberinde getiriyor. Maalesef son yıllarda bize yansıyan Suriye’deki aksilikler ve acılar oldu. Bu periyotta gerek Dışişleri Bakanım, gerek Savunma Bakanım, gerek İstihbarat Liderim daima olarak Suriye’yle ağır bir irtibat halinde oldular.
Suriye’nin yine bir ve bütün hale gelmesi, istikrar ve huzurun inşa edilmesi için yeni idaresi destekliyoruz. Tekrar bir ve bütün Suriye oluşturmanın olmazsa olmazı da toprak bütünlüğünün korunmasıdır.
Bütün bunları sağlamak için Suriye idaresi bütün silahlı kümelerin Suriye ordusu çatısı altında bir ortaya gelmesi ve Suriye’nin birlik, bütünlüğü için çalışmalarını hedefleyen adımlar attı. Suriye Demokratik Güçleri’nin de bu fırsatı değerlendirmesi kendileri açısından yanlışsız olandır. Gerçekten bugün Sayın Macron’la yaptığımız görüşmede de bu bahisleri etraflıca ele aldık ve Sayın Macron da özellikle Suriye ile olan bu bağlarda daha etkin rol alacağını bilhassa vurguladı. Bu mevzularda beraberce neler yaparız, bunları da kendisiyle konuştuk. Hatta hatta Kıbrıs’ı konuştuk. Kendisi Gazze konusunda İsrail ile görüşeceğini ayrıyeten söyledi. Biz de “bu adımı atarsan buna müteşekkir oluruz” dedik.
SORU – 2026 yılında NATO’ya konut sahipliğimiz kelam konusu. Doruğun gerçekleştirilmesi için düşünülen bir kent var mı? Başşehir Ankara olabilir mi? Yoksa İstanbul, Antalya?
Bu bahisle ilgili değerlendirmeleri yapar, seçeneklerimizi gözden geçirir ve son kararımızı veririz. Türkiye’ye yakışan bir NATO Doruğu organize edeceğimizden hiç kuşkumuz yok.
Türkiye, bu tip memleketler arası programları gerçekleştirme konusunda derin deneyime sahiptir. Çeşitli kentlerimizde kendinden kelam ettiren böylesi büyük tertiplere imza attık. NATO Tepesi için de kolları sıvamış durumdayız.
SORU- Ben de “Terörsüz Türkiye” süreci ile ilgili bir soru yöneltmek istiyorum. Aslında şu son yaşanan gelişmeler bu sürecin ne kadar değerli, ne kadar değerli olduğunu bir defa daha gösterdi. Planladığınız halde gidiyor mu “Terörsüz Türkiye” süreci? Bunu sormak istiyorum efendim. Bilhassa önümüzdeki süreçte silah bırakmayla ilgili somut kimi adımlar görebilecek miyiz? İran’la ilgili ortaya çıkan yeni durum, yeni denklemin “Terörsüz Türkiye” sürecine nasıl bir yansıması olur?
Cumhur İttifakı olarak “Terörsüz Türkiye” amacına yönelik çalışmaları dış tesirlerden uzakta tutmaya çaba gösteriyoruz. Yapan, kararlı, sabırlı ve optimist bir halde yola devam ediyoruz. Silah bırakma mevzusuyla güvenlik ünitelerimiz yakından ilgileniyor. Meclis’te de büyük bir anlayış birliği oluştu; sürece takviye üst düzeyde. Bu mevzuyu gündelik siyasetin yıpratıcı polemik alanına çekmemek lazım. Bunun üzere ulusal bir problemde, ulusal hassasiyetler ön plana çıkmalı. Bakın, siyaset sahnesinde her şey gelip geçer, fakat bu türlü bir sorunun tahlilde rol almak, ulusal hafızada ebediyen hayırla yad edilir. Biz, “Terörsüz Türkiye” sürecine bu türlü bakıyoruz. MHP Genel Lideri Sayın Bahçeli’nin ufuk açan telaffuzlarını ve DEM heyetinin sorumlu halini sürecin başarısı açısından çok değerli buluyoruz.
Şunu büyük bir memnuniyetle söz etmek isterim: Türkiye artık iç cephesini daha sağlam hale getirme yolunda kıymetli bir uzaklık almıştır. Süreç daha tamamlanmamıştır ve provokasyonlara karşı dikkatli olunması kuraldır.
Çevremizde yaşanan son hadiseler, iç cepheyi güçlendirme davetimizin ne kadar isabetli bir tavır olduğunu göstermiştir. Yaşananlar ülkemizde “Terörsüz Türkiye”ye olan gereksinimi ortaya koymuş ve takviyesi artırmıştır. Bundan sonra ülkemizin aydınlık bir geleceğe hakikat yürüyüşünde daha güçlü adımlar atacağız. Önümüzdeki hafta nasip olursa DEM heyetiyle benim bir görüşmem olacak. “Terörsüz Türkiye” hususuyla ilgili konuşacağımız birtakım bahisler var. Bizim bu bahiste rastgele bir kuşkumuz yok. Biz bir sefer o denli bir düzlemde gidiyoruz ki, inancımız bu işi çözmek. Buna inanmış durumdayız. Dışişleri Bakanımız Hakan Bey, MİT Başkanımız İbrahim Bey, Ulusal Savunma Bakanımız Yaşar Paşa ile bu bahiste uyumlu bir çalışmamız kelam konusu. Merhum Sırrı Süreyya Önder’le, biliyorsunuz, Pervin Buldan beraberce ziyarete gelmişlerdi. Uygun ve samimi bir görüşmemiz olmuştu. Gerisinden maalesef merhum Sırrı Süreyya Lider hastaneye yattı. Önümüzdeki hafta yapacağımız görüşmeden de hoş sonuçlar çıkaracağımıza inanıyorum. Meclis’te kurulacak komiteyle ilgili olarak da bizler, bir arkadaşımızı görevlendireceğiz ve bu süreci inşallah muvaffakiyetle devam ettireceğiz.
SORU – Anayasa konusuna değinmek istiyorum. Memur-Sen’in 30. yıl vefa buluşmasında yakın siyasi tarihin ve kıymetli dönüm noktalarının bir özetini yaptıktan sonra “Hedefimiz uğruna bedel ödeyerek elde ettiğimiz bütün kazanımların yeni anayasada daha sağlam bir garantiye kavuşturulmasıdır.” dediniz. Artık biraz daha anayasa tasavvurunuzu açmak ister misiniz?
Bizim mevcut Anayasamız biliyorsunuz fevkalâde bir periyotta ve darbe sonrası kurallarda kaleme alındı. Yıllar içerisinde yapılan değişiklikler, Anayasayı kırk yamalı bohçaya çevirdi. Yeni anayasa talebi aslında milletin siyaset kurumundan aldığı bir kelama dayanıyor. Siyasetçiler olarak milletin huzuruna her çıktığımızda yeni anayasa yapmayı vadettik. Bu yalnızca bizim vaadimiz değil. Öteki partiler de bu kelamı verdi. Partimiz bünyesinde oluşturduğumuz kurul, çalışmalarına başladı ve temel prensipleri de belirledi. Fakat bu süreçte muhalefet partilerinin yapan ve samimi katkısı çok çok değerli. Bunu bekliyoruz. CHP’nin mevcut yaklaşımıyla bu tabanın oluşup oluşmayacağına dair kıymetlendirme kamuoyunun takdiridir. Bunun kararını biz veremeyiz.
Biz diyoruz ki; artık bu millet darbe anayasasından büsbütün kurtulsun. Siviller, sivil siyaseti ve demokrasiyi güçlendiren bir anayasa yapsınlar. Kederimiz bağcıyı dövmek değil, üzüm yemek. Kaygılara derman olacak bir metin üzerinde biz uzlaşmaya hazırız.
Yalnızca Anayasamız ve demokrasimiz üzerindeki darbe lekesini temizlemek için bile yeni anayasa yapmaya muhtaçlığımız var. Meclisimizde oluşturulacak bir tabanda yeni anayasadan ne anladığımızı hem biz, hem başka partiler ortaya koyabilir. AK Parti ve Cumhur İttifakı olarak yeni, sivil, özgürlükçü anayasa konusunda samimiyiz. Anayasa milletin ortak çatısıdır, o çatıyı birlikte inşa etmeye hazırız.
SORU – Türkiye, dünya siyasetinde değerli roller üstleniyor. Dünya barışı için her vakit elini taşın altına koyuyor. Bunu Rusya-Ukrayna Savaşında gördük. Bunu İran-İsrail ortasında yaşanan çalışmalarda gördük. Türkiye bunlarla uğraşırken bir yandan da iç cepheyi güçlendirmeye çalışıyor. Fakat ana muhalefete baktığımızda, ana muhalefet cephesinde enteresan bir karışıklık ve bu problemlerle alakalı çok uluslu görüşler var. Ben sizin bu mevzudaki değerlendirmenizi rica ediyorum.
CHP maalesef bugün mefluç olmuş halde. Artık bakıyorsunuz işte birileri “4 yıldan sonra ben tekrar geri dönüyorum” diyor. Bir başkaları “Acaba kimler gelir?” diyor. Türkiye’nin temel sıkıntılarıyla ilgili söyleyecek kelamı kalmamış, koskoca partiyi bir avuç “ikbal avcısının” ihtiraslarına esir etmiş durumdalar. Etrafımızda onca hadise yaşanırken CHP’den “biz de bu türlü düşünüyoruz” biçimi bir yaklaşım gördünüz mü? Bir teklif getiremiyorlar, zira rastgele bir fikirleri yok.
Siyaseti yalnızca kendi sığ havuzlarından ibaret sanıyorlar. Okyanustan habersiz lafla peynir gemisi yüzdürmeye çalışıyorlar. Arbede etmekten hizmet etmeye fırsat bulamıyorlar. Yönettikleri belediyeler, hepsi iflas bayrağını çekmiş durumda. Durumlar hiç uygun değil. Yolsuzluk, usulsüzlük, haraç ve rüşvet almış başını gidiyor.
İşte son vakitlerde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın ortaya koyduğu kanıtlar, dokümanlar hepsi ortada. Yalnızca İstanbul değil, diğer vilayetler de ne yazık ki durum felaket. 13 yıl boyunca önünde düğme ilikledikleri bir şahsa yaptıkları karşısında ürkmemek, hicap duymamak mümkün değil. Pahalı arkadaşlar, ne demişler? Bizans’ta oyun, CHP’de arbede bitmez.
