Ayetel Kürsi ne zaman okunur?

Ayetel Kürsi farz namazlardan sonra, yatarken ve nazardan korunmak için okunur. Bu okunma vakitleri hadislerle sabittir. İşte ayrıntılar.
Buhârî’de de Ebû Hüreyre’den naklen üsttekine yakın bir rivayet vardır. Hz. Peygamber’e hadiseyi anlatınca şeytan olduğunu öğrendiği hırsız Ebû Hüreyre’ye şöyle demiştir:


Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığından “namazdan sonra Ayetü’l-kürsi okumanın kararı nedir?” sorusuna şu karşılık verildi:
“Namazlardan sonra ‘Ayetü’l-kürsî’yi okumak menduptur. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s.), ‘Ayetü’l-kürsî’yi bilhassa yatmadan evvel ve namazlardan sonra okumuş ve müslümanlara okumalarını öğütlemiştir (Buhârî, Vekâlet, 10; Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’an, 2; Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr, VIII, 134; Beyhakî, Şu‘abü’l-îmân, IV, 51).”
Âyetü’l-kürsî’nin fazileti hakkındaki kimi hadislerde Hz. Peygamber Kur’an’da en büyük âyetin Âyetü’l-kürsî olduğunu (Müslim, “Müsâfirîn”, 258; Ebû Dâvûd, “Ṣalât”, 352, “Ḥurûf”, 1), yatağına girerken onu okuyan kimseyi Allah’ın koruyacağını ve şeytanın ona yaklaşamayacağını (Buhârî, “Vekâlet”, 10), bu âyetin içinde Allah’ın en aziz isminin bulunduğunu (Müsned, VI, 461) ve Kur’an âyetlerinin efendisi olduğunu (Tirmizî, “Feżâʾilü’l-Ḳurʾân”, 2) haber vermiştir.
Rivayet tefsirlerinde yer alan kimi hadislerde de Âyetü’l-kürsî’yi okuyana Allah’ın çabucak bir melek göndereceği, sonraki güne kadar bu meleğin onun yeterliliklerini yazacağı ve kötülüklerini sileceği, farz namazların gerisinden onu okuyanın da öldüğü vakit cennete gireceği tabir edilmiştir. Bu hadislerde işaret edilen fazileti sebebiyledir ki Âyetü’l-kürsî namazların sonunda ekseriyetle okunan bir âyettir. Tıpkı inançla namaz dışında da sık sık okunan âyetler ortasında yer alır.
اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ اَلْحَيُّ الْقَيُّومُۚ لَا تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلَا نَوْمٌۜ لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ مَنْ ذَا الَّذ۪ي يَشْفَعُ عِنْدَهُٓ اِلَّا بِاِذْنِه۪ۜ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْۚ وَلَا يُح۪يطُونَ بِشَيْءٍ مِنْ عِلْمِه۪ٓ اِلَّا بِمَا شَٓاءَۚ وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَۚ وَلَا يَؤُ۫دُهُ حِفْظُهُمَاۚ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظ۪يمُ ﴿٢٥٥﴾
Allahü lâ ilâhe illâ hüvel hayyül kayyûm, Lâ te’huzühû sinetün ve lâ nevm. Lehû mâ fis-semâvâti vemâ fil ard. Menzellezî yeşfeu indehû illâ biiznihi, ya’lemü mâ beyne eydîhim, vemâ halfehüm, velâ yühîtûne bişey’in min ilmihî, illâ bimâ şâe vesia kürsiyyühüssemâvâti vel ard, Velâ yeûdühü hıfzuhumâ ve hüvel aliyyül azîm.
Allah, O’ndan öbür ilah yoktur; diridir, her şeyin varlığı O’na bağlı ve dayalıdır. Ne uykusu gelir ne de uyur. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. O’nun müsaadesi olmadıkça katında hiçbir kimse şefaat edemez. Onların önlerinde ve gerilerinde olanları O bilir. O’nun ilminden hiçbir şeyi -dilediği müstesna- kimse bilgisi içine sığdıramaz. O’nun kürsüsü gökleri ve yeri içine almıştır. Onları korumak kendisine güç gelmez. O uludur, mutlak büyüktür.