Cuma hutbesi: Miracın hediyesi dinimizin direği namaz

Cuma namazı bu hafta da büyük bir iştirakle kılınacak. Din Hizmetleri Genel Müdürlüğünün hazırladığı bu haftaki Cuma hutbesinin konusu “Miracın ikramı, dinimizin direği namaz” olarak belirlendi.

Önümüzdeki Pazar akşamı Receb ayının yirmi yedinci gecesi. Bizler, asırlardır bu gecede Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in İsrâ ve Miracını yâd eder, Büyük Rabbimizin kullarına ikram ettiği muştularıyla seviniriz. Geliniz, bu haftaki hutbemizde; miracın armağanı olan, hayatımıza mana katan, kalplerimize huzur veren namazın değerini bir defa daha hatırlayalım.

Namaz, İslam’ın beş temel temelinden biridir. Tekbirle başlayıp selamla sona eren; aklımızın, kalbimizin, lisanımızın, hâsılı bütün vücudumuzun Rabbimize yöneldiği eşsiz bir ibadettir. Tüm farklılıkları ortadan kaldırarak inananları Allah’ın huzurunda bir tarağın dişleri üzere eşitleyen, onları omuz omuza bir ortaya getiren kulluk görevimizdir.

Beş vakit namaz, aceleye getirilecek, ertelenebilecek, ortaya sıkıştırılacak, ortadan çıkarılacak ya da son vakte bırakılacak bir ibadet değildir. Çünkü namazsız Müslümanlık olmaz. Müslüman namaz kılar, namaz da insanı insan kılar. Bir kişinin hayatında geçirebileceği en değerli vakit, namazını eda ettiği vakittir. Namazsız geçen bir ömür, ziyan edilmiştir. Münasebetiyle Müslüman, dinen geçerli bir mazereti bulunmadıkça namazını terk edemez, ‘Sonra kılarım!’ niyetiyle kazaya bırakamaz. Müslüman’a düşen, işlerini namaz vakitlerine nazaran tanzim etmektir.

Hutbeme başlarken okuduğum ayet-i kerimede Şanlı Rabbimiz şöyle buyuruyor:

“Kitaptan sana vahyedilenleri oku, namazını da itinayla kıl. Zira namaz hayâsızlıktan ve berbatlıktan alıkoyar…”

Evet, hayatımızın gayesi kulluk; kulluğumuzun hedefi da âlâ bir Müslüman olmaktır. Bu sebepledir ki, namazlarımız bizleri haramlardan alıkoymalıdır. Lisanımızı palavradan, kalbimizi kinden, elimizi berbatlıktan uzak tutmalıdır. Her türlü günahtan arındırmalıdır. Şayet namaz kıldığımız halde kötülüklerin esiri olmuşsak; o vakit kalbimizi, yararımızı ve hayatımızı Kur’an ve sünnete nazaran yine gözden geçirmeliyiz.

Bir kezinde Peygamber Efendimiz (s.a.s), “Kalk ya Bilâl! Bizi namaza çağır! Namazla bizi ferahlat!” buyurmuş, hayatın yoğunluğunun fakat namazla hafifleyeceğini ümmetine hatırlatmıştır. O halde, namazlarımızı bir külfet değil, gündelik meşgalelerle yorulan ruhlarımıza sekinet veren bir nimet olarak görelim. Geciktirmeden, geçiştirmeden, sünnetlerine ve ta’dili erkânına riayet ederek huşuyla kılalım. Namazın olgunlaştırdığı örnek müminler olalım. Namaz kıldığı halde yanılgı ve yanlışlara devam eden kardeşlerimizi uygun bir lisanla uyaralım. Beş vakit namazımızı mescitlerde kılmaya uğraş gösterelim. Şayet mescitte kılamıyorsak konutumuzda ailemizle bir arada cemaatle kılalım.

Bugün, namazlarını ihmal eden bütün kardeşlerime seslenmek istiyorum: Geliniz, içinde bulunduğumuz şu mübarek günleri fırsat bilerek bizi kusur ve günahlardan arındıran, Allah katındaki bedelimizi artıran beş vakit namazımızı kılmaya karar verelim. Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in,

Hutbemi bitirirken Bolu’da meydana gelen yangında vefat eden kardeşlerimize Aziz Allah’tan rahmet; kederli ailelerine sabır ve başsağlığı, yaralı kardeşlerimize acil şifalar diliyorum. Cenâb-ı Hak vatanımızı ve milletimizi bütün afetlerden, bela ve musibetlerden koruma eylesin.