Bir bavula ne yakışır en çok?

Bir bavula ne yakışır en çok?
Birkaç şarj aleti elbette. Bir kulaklık. Tahminen bir portatif ses tertibi hatta. Birkaç elbise ve birkaç paket cips yolda lazım olur diye. Veyahut bir tablet lakin üzerinde hiyeroglif yok nedense. Birkaç sağlıklı atıştırmalık çocuklar için. Ah ne severler şu marmelatlı kurabiyeleri.
Bir bavula ne yakışır en çok?
Tedbirliler için bir şemsiye ve ortasında gül kurutulan bir günlük iflah olmaz romantiklere. Sağlığına düşkünler için taflan, kantoron ve hatmi çiçeği biraz. Maceracılar için bir halat ve birkaç çivi.
Bir bavula ne yakışır en çok?
Eskimiş bir çerçevede siyah beyaz bir fotoğraf. O eski hoş günlerin anısına. Hatta ince, incelikli, inci bir gerdanlık. Bir annenin gençliğinden ve hoşluğundan yapılmış. Tahminen o trenli, tık tık işleyen kurmalı cep saatlerinden biri. Belli ki bir dedenin geriye kalan tek anısı. Sedefli gümüş çakı da olabilir, bir ahşaba yakılarak işlenmiş bir Besmele veya en kallavisinden bir kehribar tespih.
Bir bavula ne yakışır en çok?
Kurmak-tan çoktan vazgeçilmiş hayaller, uykulara sızıveren endişeler, uzaklara dalıp dalıp gitme-ler… Kabuğu açık yaralar, yarasını kaybetmiş kabuklar ve düşmanlıklar tahminen.
Sahi, bir bavula ne yakışır en çok?
Hadi söyleyin bakalım, bulun şu karmaşık, şu başı karışık sorunun yanıtını: Nereyedir bir yürüyüş?
Birkaç adım daha atılsa köşesi dönülecek, baygın kokulu fesleğenlerin, toprağını bulunca şımarıvermiş zambakların, ud seslerinin sızdığı cumbaların olduğu o sokağa girilecek midir?
Eve midir bütün yürümeler, söyleyin.
Bir köy konutunun hayatında bıyıkları yenice terlemiş bir delikanlının, duyduğu her haykırışta temposunu artırdığı, on adım sağa ve on adım sola mıdır yürüyüş? O heyecanlı volta mıdır yoksa ciğerlerine baskı yapınca dünya, devayı ağlamakta bulan bir bebeğin birinci çığlığına seğirtme midir?
Sevince midir bütün yürüyüşler, söyleyin.
O kıyıda, avuçları tere batmış o gökçek kızın, “ya bir gören olursa” endişesiyle kalbi güp güp atarken elini sevgisini bir türlü itiraf edemediği o delikanlının eline bırakıverdiği o uzun sürmüş akşamüzeri yürüyüşü müdür yoksa?
Mahcubiyete, heyecana, birinci aşka mıdır bütün yürümeler, söyleyin.
Bir kara gecenin karangusunun tam ortasında bir ateş topunun, bir alev yalımının korkutucu ışılamasını gözünde değil tam yüreğinde hissedip, çocukların ellerinden endişeyle tutarak ormana, dağlara, ırmaklara yanlışsız yalınayak ve dönüp dönüp arkasına bakarak koşmak mıdır pekala?
Bin yıldan uzun süren acılara, değil beşerle, değil konuyla-komşuyla, toprakla, hatta börtü böcekle bile vedalaşamadan gitmelere, koşmalara, kaçmalara mıdır?
Söyleyin, acıya mıdır bütün yürüyüşler? Söyleyin, acıyla mı kapanır bütün kapılar? Açılırlar mı tekrar?