Yıllarca homurdandık durduk: “Türkiye, ‘
nde başarılı değil…”, “Ülke, ‘
’ni koruyamıyor; bu nedenle de beyin göçüne mani olamıyor…”, “İletişim konusunda dünyayla rekabet edemiyoruz…”, “Ülkelerin sıralandığı ‘
’ endekslerine ya giremiyoruz ya da sonuncuyuz…”
Bundan 10 sene evvel bu tablonun bir gün büsbütün değişeceğini söyleseler, güler geçerdik… Lakin geldiğimiz noktada ‘çifte kavrulmuş’ iletişimciler dahil, pek çok aydın ve yarı aydın şaşıp kalmış durumdalar…
İlk sefer geçen sene Türkiye’yi sert bir biçimde eleştiren ünlü Alman dergisi
’de şaşkınlığı körükleyecek o makaleyi okuduğumuzda bir şeylerin değişmekte olduğunu fark etmeye başlamıştık.
İşin garip tarafı, Batı basınında ve genel olarak global boyutta, Türkiye ile ilgili
bizdekinden çok daha
ve
yönde gelişiyordu…
Ne demişti Der Spiegel: “Türkiye artık bölgelerarası (interregional) başat bir aktör değil, bölgeler üstü (überregional) majör bir oyuncudur…”
Bizim ‘
’in bu noktaya gelmeleri için sanki kaç fırın ekmek daha yemeleri gerekiyor?..
İngiltere’nin
, İspanya’nın
problemini çözdüğü üzere, çok büyük felaketlere neden olan, on binlerce şehit verdiğimiz
sorununu büyük bir maharetle halleden Türkiye, bölgede kelamı dinlenir bir ağabey üzere duruma vaziyet etmeye başladı bile…
Bakanlar Toplantısı,
görüşmeleri,
çatışması,
’nın pek çok ülkesindeki problemlerin tahlili, bilhassa gençlerimizin ülkeleriyle doya doya onur duyacakları bir ortam yarattı…
Bu ortamdan kimler rahatsız? Etrafınıza bir bakın…
İletişim Fakültesi, geleceğin bağlantı profesyonellerini yetiştirme vizyonuyla
ve
sponsorluğunda “İletişim Festivali” düzenlemiş. Öğrencilere dalın önde gelen isimleriyle etkileşim kurma, yeni trendler hakkında bilgi edinme ve mesleklerine istikamet verme fırsatı sunmayı amaçlayan Festival’de, öğrencilerin yaratıcılıklarını ortaya çıkaracak atölye çalışmalarına ve sosyal-kültürel gelişimlerini destekleyecek çeşitli etkinliklere de yer verilmiş.
Yıllardır ne çok yazdık… Bağlantı uygulamalı bir bilim koludur, akademik eğitimin kesinlikle dalla organik bağı olmalıdır, dedik durduk… Bir iki ‘iyi örnek’ de yapıldı elbette… Memnuniyetle karşıladık fakat az sayıdaki uygulamalar, iletişim fakültesi mezunlarının irtibat bölümünde iş bulamaması meselesini çözmüyordu…
Bu sorunu çözecek olan, daha üniversite çatısı altındayken öğrencileri uygulamaya dahil etmekti… Kocaeli Üniversitesi’nin düzenlediği Festival’i işte bu bağlamda çok önemsiyoruz… Yaygınlaşmasını, çeşitlenmesini, bizim aklımıza gelmeyen diğer modüller üretilerek gençlerin desteklenmeye devam edilmesini yürekten dileriz…
Ses getirmek için ‘uzun vade’ şart!..
, tarımın finansmanı için geliştirdiği “Üretici Kart” ile MobilDeniz üzerinden bir ay faizsiz 25 bin TL nakit avans imkânının yanı sıra, mutabakatlı iş yerlerinden yapılan alışverişlerde Mayıs sonuna kadar geçerli 5 aya varan vade avantajı sunuyormuş… Ayrıyeten çiftçiler, MobilDeniz uygulaması aracılığıyla banka şubesine gitmeden, direkt bayiden 4 milyon TL’ye kadar
başvurusunda bulunabiliyormuş…
Dün,
’nüydü… DenizBank da bu özel gün kapsamında hem bahsettiğimiz uygulamaları hayata geçirmiş hem de bağlantı aksiyonuyla bunları desteklemiş…
Meseleye biraz daha yakından bakmakta yarar var…
ve bu kapsamdaki eserler, hizmetler DenizBank’ın özel uzmanlık alanlarından biri… Uzun yıllardır bu istikamette çalışmalar yürütüyorlar… O nedenle Dünya Çiftçiler Günü bağlamındaki bağlantılarını, sadece üstte bahsettiğimiz hizmetlere özel düşünmemek gerekir… Kelam konusu hizmet ya da eserler bu alandaki birikimi ve adanmışlığı söz etmek üzere bir vesile olarak da anlaşılmalıdır…
Yani, bütünü vurgulamak için modülü kullanılmış. Uzun yıllardır çalışılmaya devam edilen, uzmanlaşılmış, sahiplenilmiş bir ‘
’yu hatırlatmak için tam da olması gerektiği üzere devirlik bir aksiyon, bir kampanya öne sürülmüş… Gölü oluşturan damlalardan biri gibi…
İletişimcilerin ‘yoktan’ prestij var edebileceğini zanneden, ortaya içerik, bahis, kampanya, eser, hizmet koymadan beklenti içine giren kimilerine örnek olur belki…
İş insanı merhum
’nın vasiyetiyle hayata geçen ve 1994 yılından bu yana olimpiyatlarda altın madalya kazanan atletlere verilen “Sakıp Sabancı Spor Ödülleri” sahiplerini bulmuş.
Ödüller,
Paris 2024 Paralimpik Oyunları
’nda ülkemize büyük gurur yaşatan para yüzmede iki altın madalya kazanan
, para judo branşında Türkiye’ye birinci altın madalyasını kazandıran
, para tekvando branşında ülkemize birinci altın madalyayı getiren
, para okçulukta altın madalya sahibi
ve Rio, Tokyo ve Paris Paralimpik Oyunları’nda üst üste üç altın madalyayla spor tarihimizde bir prensip imza atan
Türkiye Bayan Ulusal Golbol Takımı
’nın olmuş.
Kime ya da neye, hangi kuruma, aktifliğe
olunacağı, ödül verileceği o kadar hassas, o kadar incelik isteyen bir konudur ki; bir kurumu rezil de edebilir vezir de…
Bu seçimler yapılırken pek çok şeye dikkat edilmelidir lakin sizinle yan yana geldiğinde markanız açısından ‘risk’ oluşturmayacak, krize davetiye çıkarmayacak olmaları tahminen de birinci dikkat edilmesi gereken husustur…
Sakıp Bey’in zekâsı, ismine verilen mükafatların tertibinde da kendini göstermiş… Ulusal sportmenlerin seçilmiş olması her türlü güvenlik telaşını ortadan kaldırıyor… Hâlihazırda başarılı, hatta madalya kazanmış olmaları ‘başarısızlık’ ile markanın yan yana gelmesini imkânsız kılıyor…
Üstüne bir de Sabancı Ailesi’nin
bağlamında uzun yıllardır sahiplendiği ‘engelleri kaldırmak’ sorununa katkı sağlayınca dört dörtlük bir tasarım üzere görünüyor…
